“Hepimiz Ölecek Yaştayız” – Yaşar ERCAN

 

Her ölüm için erken ölüm derler. Bülent ağabey buna katılmazdı. Ölümü, en az yaşam kadar düşünürdü. Faniliği, şairliğinden önce gelirdi. Bu erken ayrılığı sevenlerinin kalplerine kor gibi düştü. Haberi aldığımda inanmadım, inanamadım. Hemen telefona sarılıp onu aradım, ulaşılamadı. Birkaç kez daha denedim ama o telefonu hep “efendim kardeşim” diye açan ses yankılanmadı. Sonra sosyal medyada katran gibi dağıldı acı haber. Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemeden olduğum yere çöktüm.

Bülent Parlak ile birçokları gibi İzdiham dergisi sayesinde tanıştım. Aslında ilk adım ondan geldi. Sin Edebiyat’ın birkaç sayısını okumuş, eposta gönderdi. İzdiham’da yazmam için bir davet… Bir dönem bu davete icabet edip yazdım. Sonrasında kendi dergimizin yoğunluğu, hayat gailesi derken İzdiham’dan ayrı düştüm. Fakat Bülent ağabeyle bağımız kopmadı. Geçtiğimiz yaz Maraş’a kitap fuarına geleceğini söylediğinde mutlu olmuştum. Geldi; Sular Otel’de kalıyorum, yakınsan hızlıca gel fuar alanına gidelim, dedi. Buluştuk. Melek Girmezde çay içtik. Üst üste sigara yakması, çayı demli içmesi dikkatimi çekti. Yorgun ve içli bir hâli vardı. Hâl-hatır sorarken çok içtendi. Dergi meselelerini konuştuk. Fuara geçtik. Konuşmasını yaptıktan sonra bir grup gençle oturduk. Birkaçıyla tanışıyordu sosyal medyadan. Onlara da çay ısmarladı. Sigarası sönmüyordu tabii. “Hiç vaktim yok” diyordu. Ne teklif etseler, hiç vaktim yok… Telefonu sıklıkla çalıyordu.

Bülent Parlak ve Yaşar Ercan Kahramanmaraş kitap fuarında.

Malatyalı olduğunu biliyordum. Malatya’da okuduğum için Malatya özelinde konuştuğumuzda “Orada bir ablam kaldı, İstanbul’a üniversite için geldikten sonra Malatya’ya hiç gitmedim, belki yirmi yıldan fazla olmuştur.” dedi. Israr edip ablasını görmesi için arasındaki mesafenin yalnızca 2.5 saat olduğunu, dilerse birlikte gidebileceğimizi söyledim. Gitmeye ikna oldu. Narlı’ya kadar götürüp oradan Malatya yolunu tarif ettim. Sarıldık, ayrıldık. Yüz yüze ilk ve son görüşmemiz de bu oldu.

Elbette arada araşırdık. Son iki görüşmemizin ilki Sin Edebiyat’ı kapatacağımızı duyup maddi yardım etmek istediğini iletmesi; diğeri ise iftar programına davetiydi. Keşke siz de burada olsanız, demişti. Olamadık. Yazın görüşmek üzere sözleşmiştik; kısmet değilmiş. Dünya hayatına gözlerini yuman güzel insan… Şair… Dost… Ağabey… Yattığı yer incitmesin. Mekânı cennet, ruhu şad olsun. Onu tanıyan, bilen, seven herkes gibi ben de çok üzgünüm.