Çiyil Kurtuluş: “Yalnızlık aynı zamanda bir yönüyle de yoksunluktur.”
“Kasırga ve Yabanmersinleri” adıyla yayımlanan ilk kitabıyla okuyucusu tarafından ilgiyle karşılanan Çiyil Kurtuluş, yalın bir dille etkileyici bir biçimde işlediği öyküleriyle belleğimizde yer ediniyor. Sevgili Çiyil ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
1-İlk kitabınız “Kasırga ve Yabanmersinleri”. Kasırga ve Yabanmersinleri bize ne anlatıyor? –
Kasırga ve Yabanmersinleri bize en çok yalnızlığı anlatıyor. Zaman içinde en yakınındakine bile yabancılaşan yalnızları. Kasırga ve Yabanmersinleri’nde hayatın acı tatlı iki yüzünü, bazen çocuk gözüyle, bazen ergen ve çoğunlukla yetişkin bakışıyla bir arada, birbirini tamamlayan bir bakışla, çeşitli nedenlerle kaçındığımız ya da bastırdığımız duyguları, kaçınılmaz olanla örtüştürerek resmetmeyi hedefledim. Yalnızlık aynı zamanda bir yönüyle de yoksunluktur. Çoğu zaman gizlediğimiz, bazen kendimize bile itiraf edemediğimiz bir yoksunluk duygusu. Hayatın içinde bir arada yaşamak durumunda kalan, bazen birbirleriyle olmaktan hoşnut görünen insanlara yakından baktığımızda, onlara dikkatle kulak verdiğimizde, günlük, sıradan ilişkilerde bile konuştukça kendilerini nasıl ele verdiklerini ve aralarından sızan, incelikle örtbas edilen o mutsuzluğu anlatmak istedim.
2-Öykülerinizin büyük emek vererek, okuyarak, işleyerek kitap haline dönüştüğü her cümlesinden belli oluyor. Öykülerin kitaplaşma sürecinden bahseder misiniz?
Ne güzel sözler. Çok teşekkür ederim. Ben yazmaya geç başladım ne yazık ki. Şimdilerde en büyük pişmanlığım bu. Adeta açığı kapamak için altı yıldır okumak ve yazmaktan başka bir uğraşım yok. Notos Atölye bu konuda bana rehber oldu diyebilirim. Öyküye gönül verenlerle bir arada çalışmak eksiklerimi görmemde ve yönümü bulmamda oldukça yararlı oldu. Yazdıklarım belli bir düzeye ulaştıktan sonra onları bir dosyada toplamaya karar verdim. Ve yola çıktım. Kitaplaşma süreci benim için kolay olmadı. Dosyama istediğim olumlu yanıtı hemen alamayınca onu bir süre bekletmeye karar verdim. Sonuçta bu bir ilk kitap ve ben pek de genç bir yazar sayılmam. Henüz yazar bile sayılmam. Ama bu çok doğal. Vazgeçmedim elbette. Bir kere gönül vermişiz bu işe. Bazı öyküleri tekrar gözden geçirip bir kısmını yeniden çalıştım. Rahmetli anneannemin bir lafı vardır. Kişinin gücüne giden hakkında hayırlıdır, der. Çok doğru. Yeniden çalışmak ve asla pes etmemek. Dedalus Kitap, Kasırga ve Yabanmersinleri’ni sevdi, kabullendi. Bugün son haliyle ortaya çıkan öyküler toplamından ben de çok daha memnunum.
3-Hangi öykücüleri okuyorsunuz?
Öykü yazmak sizin için ciddi bir işse, erişebildiğiniz her öyküye en azından bir parça göz atmak istersiniz. En azından benim için böyle. Orada yazarı yönlendiren bir merak duygusu ve bir alışveriş vardır. Başkasının gözüyle görmeye çalışmak. Bir okur gibi değil bir yazar olarak. Sonuçta hepimizin birbirimizden öğreneceği şeyler var. Öğrenmeye ve paylaşmaya saygım sonsuz. Beğeninize uyanları takip edersiniz. Aynı topraklarda yaşadığımız, aynı dili konuştuğumuz öykücülerin ürünlerini bir sıra arkadaşı gibi ödev bilinciyle okumaya gayret ederim. Bir ortaklık var sonuçta. Ustalara, öğretmenlerimize gelince. Öykü bahçem ağaçlarla dolu… Önde gelenlerini sayayım. Anton Çehov, Ernest Hemingway, Raymond Carver, John Cheever, Julio Cortazar, John Updike, Natsume Soseki, Ralf Rothmann, David Constantine, Virginia Woolf, Joyce Carol Oates, Katherine Mansfield, Sait Faik Abasıyanık, Ferit Edgü, Vüs’at O. Bener, Mehmet Baydur, Mehmet Günsür, Oğuz Atay, Tomris Uyar, Tarık Dursun K.
4-Sizin öykü kahramanınız kim?
-Öykü kahramanım öyle çok ki… Ama en kapsamlı olanı, bende etkisi tam olanı söyleyeyim. Sait Faik Abasıyanık’ın, Alemdağ’da Var bir Yılan kitabındaki anlatıcı benim değişmez öykü kahramanımdır.
5-Günümüz öykücülüğü hakkında neler söylemek istersiniz?
-Öykünün yeri her edebiyatta farklı sanırım. Ama bizim edebiyatımızda çok önemli bir yer tutuyor. İyi ki de böyle. Avrupa romana daha eğilimli. Amerika hiç vazgeçmedi öyküden. Bizim ülkemizde ise capcanlı salınıyor. Bu konuda konuşmak için çok yetkin olduğumu söyleyemem ama bildiğim kadarıyla öykünün yazarı da okuru da azımsanmayacak nitelikte. Kültürümüz, yaşam tarzımız, ilişkilerimiz, hikâye anlatıcılığına dayalı sözlü edebiyat geleneğimiz ve Batı’nın önemli örneklerini içselleştiren Sait Faik’in paltosundan çıkan elli kuşağı öykücüleri sanırım bizi bugünlere taşıdı. Öykü bu kadar sevilmesine karşın ne yazık ki hakkında yeteri kadar konuşulan yazınsal bir tür değil. Roman kadar üzerinde konuşulmuyor. Oysa zengin bir birikimimiz var. Bugün de farklı anlayışlarda pek çok öykü yazılıyor. Ve ben öykünün önünü açık görüyorum. Eskiye oranla daha çok yayınevi var, daha çok kitap. Ama burada da bir risk söz konusu, nitelikli olanla nitelikli olmayanın iç içe geçmesi. Piyasanın isterleri, popülere eğilimli olmak, kolaycılık, yeterince düşünmeden yola dökülmek, erken hamleler nitelikli olanı paçasından çekiyor. Bu yolda hep birlikte yürüyoruz. Taşları birlikte döşüyoruz. Yapacak bir şey yok. Çalışmak, çalışmak ve hep daha iyisini hedeflemek. Bu bilinçle, yazarın görevi yazmak ve sunmaktır. Kalıcı olanı zaman tayin edecek.
6-Genç öykücülerden kimleri takip ediyorsunuz?
-Yukarıda da sözünü ettiğim gibi çağdaşlarımı takip etmeye gayret ediyorum. İsim vermek istemem. İyi bir öykü okuru hele de yazma gayretindeyse, nitelikli olana mutlaka ulaşır. Bir öykücünün henüz bir kitabı yayımlanmış olsun, olmasın. Dergiler bize iyi örnekleri sunuyor, onları tanıyor ve takip ediyoruz. Notos gibi, Kitap-lık, Sözcükler Dergisi gibi seçici, nitelikli dergilerden söz ediyorum tabii. Kitabını heyecanla beklediğim öykücüler var. Sağlam taşlar. Onların fark edilmesi ve zamanı geldiğinde dosyalarının kitaplaşması öyküyü hak ettiği yere biraz daha yaklaştıracak. Bize sunulan, iyi edebiyat diye dayatılan vitrinin gerisinde bekleyen nice nitelikli ürünler var. Öykünün bir sanat olduğunu kabul eden, yüce gönüllü okur-yazar-yayıncı kitlesinin çoğalmasını diliyorum. Hemingway’ın dediği gibi “Hepimiz, kimsenin asla usta olamayacağı bir zanaatta çırağız.” Bunu kabul etmemek olası mı.
Çiyil Kurtuluş’la Öykü Üzerine, Demet AKSU
#sin8, 2018.