Türk edebiyatının çok yönlü ve üretken isimlerinden, Almanca ve İngilizceden dilimize kazandırdığı yazınsal yapıtlarla edebiyatımızda önemli bir yer edi- nen yazar, editör ve çevirmen İlknur Özdemir’e çeviri metinler ve çevirmenlik mesleğine dair yanıtını merak ettiğimiz soruları yönelttik. Keyifle okumanızı umuyoruz.
Yayın yönetmenliği, editörlük, yazarlık ve çevirmenlik yaptınız, yapıyorsunuz. Bu alanlardan hangisine daha yakınsınız? Yazınsal bağlamda kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Edebiyatı bir bütün olarak düşünüyorum, bir tarafından içine girince öbür alanlara doğru yayılmak kaçınılmaz oldu benim için. Çevirmenlikle başladım, yayın yönetmenliği ve editörlük birlikte başladı, sonra yazarlık geldi. Hepsi benim için çok keyifli alanlar. Bazen içimden yazmak gelir oturup öykü ya da çocuk kitabı yazarım, bazen günlerce bir çevirinin başından kalkmam.
Türk Dil Kurumu çeviriyi; bir dilden başka bir dile aktarmak olarak tarif ediyor. Bir dilden başka bir dile yazınsal bir yapıtın aktarılmasında nelere dikkat ediyorsunuz? Sizin çeviri tarifiniz nedir?
Benim çeviri tarifim: Yazılmış bir romanı, öyküyü bir başka dilde yeniden yazmak. Bazen çevirmen kendi yorumunu biraz katmak zorunda kalabilir, ama bu asla aşırı olmamalıdır. Şiir için aynı şeyi söyleyemem, şiirlerin çevrilmesi çok zordur çünkü aynı müziği yakalamak zordur. Kurmaca dışı metinlerde ise mutlaka yazara bağlı kalarak yoruma gitmemek gerekir.
Çevirdiğiniz ilk kitap, sanırım, Paul Auster’ın Yalnızlığın Keşfi. Çevirmenlik maceranızı başlatan, sizi çeviriye yönelten etmenler nelerdi? Neden çevirmen olmak istediniz?
Tesadüfen çevirmen oldum. Dil öğrenmeyi çok severim, Almanca, İngilizce ve Fransızcadan sonra İtalyancaya merak salmıştım. Kursta tanıştığım, benden yaşça büyük bir arkadaşım, o dili hızla ve kolayca öğrendiğimi görünce çeviri yapmamı önerdi. Can Yayınları’nda Erdal Öz ile görüştüm ve başladım. Ve büyük zevk aldım, seçmem gereken meslek buymuş dedim. O sırada çalışma hayatıma ara vermiştim, böylece yeni bir mesleğe geçtim.
Çevirdiğiniz kitaplara yıllar sonra dönüp yeniden baktığınızda değiştirmek istediğiniz bölümler oluyor mu?
Çok olmuyor, ara sıra bazı cümleleri, sözcükleri değiştirsem diyorum tabii.
Çevirinin sınırları var mıdır?
Sınır derken neyi kastettiğinizi tam anlamadım ama yoruma kaçmak, anlaşılmayan yeri atlamak, ya da sözcükler eklemek, lafı dolaştırarak vermek türünden şeylerden kaçınması gerekir çevirmenin. Başka bir sınır da çok iyi bilmediği alanlarda çeviri yapmaya kalkışmamak olmalı. Hem çok zamanını alır hem de hata yapılabilir.
Talât Sait Halman bir söyleşide çevirdiği şiirler kendisine sorulduğunda “Türkçede orijinalinden daha iyi oldu.” diyor. Çevirdiğiniz metni orijinali ile karşılaştırdığınızda siz de benzer duygular yaşıyor musunuz?
Hayır, öyle düşünmem.
Yeniden yaratım sürecinde sizi en çok yoran, zorlayan şeyler nelerdir?
Fazla deneyimimin olmadığı bir konuya odaklı kurmaca metinlerde doğru jargonu, doğru sözcükleri bulup kullanmak. Örneğin tıp, ameliyatlar, hastalıklar, tedaviler konulu metinlerde çeviriyi epeyce araştırma yaparak halletmek gerekir. Ya da mühendislikle ilgili deyim ve sözcüklerin çok geçtiği kurmacalarda. Bazen de yabancı dildeki sözcüğün Türkçede tam karşılığı olmuyor, o zaman da zorlukla karşılaşabiliyoruz. Klasik yapıtların çevirisinde de yazarın üslubunu korumak her zaman kolay olmuyor.
Dünya edebiyatının binlerce örneği Türkçeye aktarıldı. Okurlar, telaffuzları zor olan yabancı yazarların ve yapıtlarının isimlerini bile ezbere bilirken o yapıtları Türkçeye kazandıran çevirmenlerin isimlerini ne yazık ki genel olarak bilmiyorlar. Bir çevirmen olarak bu durumu neye bağlıyorsunuz?
Eskiye oranla şimdi daha iyi biliniyor çevirmenin adı. Çevirmene göre kitap seçenler var. Ama hâlâ bazı yayınevleri kapağa çevirmenin adını koymuyorlar ya da okunması zor küçücük harflerle bir köşeye sıkıştırıyorlar. Bu beni üzüyor.
Yayınevlerinin, yayıncılık politikalarının çeviri esere ve çevirmenliğe hak ettiği ilgiyi gösterdiğine inanıyor musunuz? Bir meslek olarak çevirmenliği bize anlatır mısınız?
Birçok yayınevi gereken ilgiyi elbette gösteriyor ama göstermeyen de var. Çev-Bir’in kurulması, çevirmenlere bu yönde destek sağladı diye düşünüyorum. Çevirmenlik uzun, ince bir yoldur, iğneyle kuyu kazmaktır. Tek bir sözcük üzerinde uzun uzun düşünmek, araştırmak, tatmin olmayıp dönüp dönüp düzeltmektir. Yazarın üslubunu koruyup cümlelerine aynı müziği, uyumu verebilmektir. Yazara hem sadık kalıp hem çeviri kokmamasına çalışmaktır. En üzücü yanı ise, aylarca emek verip, severek, benimseyerek çevirdiğiniz bir kitabın pek az okura ulaşabilmesidir.
Çeviri kitabın editörlüğü ile dilimizde yazılmış kitabın editörlüğü arasındaki en temel farklar nelerdir? Editör, çeviri eserde nelere özellikle dikkat eder?
Çeviri kitapların editörlüğünü yapan kişinin de o dili bilmesi esastır, ama az bilinen dillerde bu her zaman mümkün olmaz. O zaman da çeviriyi deneyimli bir editöre teslim etmek gerekir. Her iki tür kitapta da editörün Türkçeye hâkim olması, araştırmacı olması gerekir, çevirmenin eksik bıraktığı yerleri, varsa hataları bulup onu uyarır. Dilimizdeki yapıtlarda editör ayrıca yazara kitap hakkında kendi düşüncelerini, önerilerini söyler, varsa eleştirilerini dile getirir. Tabii son karar yazarındır.
Çeviri kitap yayına hazırlanırken ne gibi aşamalardan geçer?
Önce editör üzerinde çalışır, bu arada çevirmenle temas hâlinde olur. Metnin yurt dışına gönderilmesi gerekiyorsa onaya sunulur, onaylanınca sayfaya çekilip düzeltmene teslim edilir. Bir yandan da kapak tasarımı üzerinde çalışılır.
Çeviri eserlerde intihal gibi sorunlar oluyor mu?
Ben rastladım.
Çok sevdiğiniz çeviri kitaplar ve çevirmenlerini sormak istiyorum. Sizde iz bırakan çeviri eserler ve çevirmenleri hakkında neler söylersiniz?
Pek çok usta çevirmen var, bir kısmıyla ben de çalıştım, çalışıyorum. Ayrım yapmak istemem.
M. Coetzee, Max Frisch, Virginia Woolf, Paul Auster, Günter Grass, Paulo Coelho, Franz Kafka, Umberto Eco… Kitaplarını sizin Türkçeye aktardığınız bazı isimlerden aklıma ilk gelenler bunlar. Türkçeye aktarırken yapıtının anlam ve özgünlüğünü korumada en çok zorlandığınız isim hangisi oldu?
Bu yazarların kitaplarını çevirirken zorlanmadığımı söyleyebilirim. Hepsini zevkle ve keyifle çevirdim. Çevirdiğim romanlardan ikisi teknik açıdan biraz zamanımı aldı, çünkü biri bir cerrahın hayatı üzerine, diğeri yapay zekâ üzerine kurulu bir kitaptı. Dediğim gibi o konuları, o alanların jargonunu öğrenmek gerekti. Ama hoşuma gitti, yeni alanlara açılmak.
Başka bir çevirmenin çevirdiği kitabı okurken sizi rahatsız eden hatalara rastladığınız oluyor mu?
Çevirmen hata yapmaz diye bir kural yok, hepimiz küçük-büyük hatalar yapabiliriz, bazen dalgınlıktan, bazen yorum farkından dolayı. Ama eminim ki hata sahipleri sonradan okuyunca aynı hataları kendileri de buluyorlardır.
Çevirmenliğe ilgi duyan ve bu konuda ilerlemek isteyen genç arkadaşlarımız için önerileriniz nelerdir?
İyi çevirmenlerin çevirdikleri kitapları okumaları, mümkünse özgün dildeki asıl metinle karşılaştırarak;
Türkçeye hâkim olmaları;
Sözlükte ilk buldukları sözcükler ya da deyimlerle yetinmeyip birkaç yerden denetlemeleri;
Araştırmacı olmaları.
Usta Çevirmen İlknur Özdemir İle Yazınsal Çeviriden Notlar, Yaşar Ercan
#sin28, 2022.