Ateş hâlâ kayıtsızca salınıyor
şöminede, soluk mevsim
ve su sızdıran kayık
usulca akıntıya kapılmış. Zümrütler gibi
uzak bir sermaye gelirinin
uzak bir rakamı: ateşin
vaziyeti titrek bir dinleniş, yalnızca
yetmeyen bir sessizlik. Bu yüzden rüyâ
mutlak hırsızlığının ufkunda
hâlâ kıvrılıyor, su damlasının sisli
ferahlığı üzerinde ve birden
berraklaşınca her şey, nihayet görülüyor ki
bu bizim gezegenimiz değil: vardığımız yer
yanlış yermiş. Bizim olan her şeyi
çalıyoruz- Neden ki
açlığının son haddine varmış ihtiras
bizi gücün haysiyetsizliğine itiyor?
Bir Rus niyeti para tomarlarını
yakacaktı, emperyal lekeyi,
ihtirasımızın korunaklı&üç dizelik caddelerini.
Ve hayal etmek istediğimiz şey
şu orta dünya bitkilerinin ve
hayvanlarının, bizim sabırlı ve titiz
uğramalarımızda anımsadığımız kara coğrafyaların
tüm faturalarının çıkarılması. Her
ritüelimizde isteye isteye büyütüyoruz
borçlanma fikrini ve bunu hayal ediyoruz,
tüm borçlarımızı ödemeyi. Fakat
asla başaramayacağız bunu, tek bir meteliğimiz yok
ne kadar kazandığımızı söylemenin
sahteliğinden başka. Dışarıda
yeryüzü belli belirsiz tüm biçimiyle
kendini gösteriyor, su sızdıran kayık süzülüyor
sabah akıntısıyla, bu rakip rüyâda
tüm düşmanlarımız bizimle
ve hayvanlar&bitkiler karınlarını doyuracak
yine aynı sessiz ve ihtirassız masada.
İngilizce’den Çeviren: Muharrem YENİ
#sin24, 2020.